Eazım-ı Evliaullahdan ve pîranî târikatden Cenâb-ı Şeyh Ebul Hasan
Şazelî Hazretleri Hicret-i Celile-i Nebeviye'nir. 5 cü senesi Afrika'da
Sebze boğazı civarında Gammare nahiyesinin Şazeli köyünde doğdu. Orada
büyüdü, orada yetişti. İlim tahsiliyle iştigâl edip meleke ve maharet
sahibi oldu.
Pederinin ismi Abdullah, dedesinin ismi Abdücebbar’dır.
İbn-i îbad Şeyh Şerafeddin Ebu Süleyman Davut îskenderi"Lâtifetül
Maraziye Fİ Şerhi Dual Şazeliye" adlı kitabında Şeyh Şazelî
Hazretlerinin nesebi hakkında şunları yazmaktadır.
Şeyh Ebul Hasan Şazelinin şeref ve hasebi müslim herkesce malûm ve kafidir.
Cismanî ve ruhanî iki temiz nesebi vardır ve şu şekilde İmam Hasan
vasıtasıyla Hazret-i İmam Ali'ye (K.V.) ulaşır. Ebul _Hasan Şazelî Bin
Abdullah Bin Abdülcebbar Bin Temim Bin Hürmüz Bin Hatem Bin Kusey Bin
Yusuf Bin Yuşa Bin Vedr Bin Battal Ali Bin Ahmed Bin Muhammed Bin İsa
Bin Muhan med Bin Hasan Bin Ali Bin Ebu Talib Radıyallahü Anhüm Ecmeîn.
Fakat burada nazari dikkati celbeden bir mesele var.
Haz¬ret-i Hasan Bin Ali'nin evlâdından Muhammed zürriyed bırakmamıştir.
Hasan-üs Sebt Hazretlerinin evlâdından Zeyd-û. Eblee ile Hasan Müsenna
zürriyet sahibi olmuştur. Nitekim bu hususu bir çok ulema sarahaten
beyan etmiştir.
Şeyh Kemüliddin bin Talha da İmam Hasan'ın
evlâdındar. yalnız ikisi züriyet bıraktılar. Onlar da Hasan ile
Zeyd'dir diycr Bu duruma göre yukardaki ibarenin doğrusu: Muhammed Bir.
Hasan Müsenna Bin Hasan Sebt Bin Ali İbn-i Ebî Talib'dirç
Şeyh
Ebul Hasan Şazelî Hazretleri Abdüsselâm Bin Meşiş Hazretlerinin
ekâbir-i hulefasındandır. Kendi memleketinde herkesi hayrete düşürecek
derecede fazilet ve iman sahibi oldu Sonra Tarîk-i Tasavvufa sülük
ederek çok çalıştı ve büyük bir şöhret kazandı. înce şiirleriyle belîğ
vâ'azlan pek beğenildi Rağbet gördü. Herkesin takdirini kazandı. Birçok
memleketle¬re seyahat etti. Zamanın pek çok ricaliyle tanıştı.
İskenderi¬ye'de yerleşti.
Sonra Mısır'da Medrese-i
Kâmiliye'de "İbni Atiye" ile "Şifa" yi okutdu. Daha sonra Mısır'ın her
tarafını dolaşü, tarikatın ya¬yılması için çalıştı.
Hayvanına bindiği zaman müridleri etrafında yürürlerdi.
Şazelî Hazretleri Hicret-i Celile-i Nebeviye'nin 606.cı senesi Ramazan
Ayı'nad Hacca giderken vefat etmiş ve Mısır'ın Hanusra mevkiinde İzam
sahrasında defn edilmiştir.
Mezkûr mahallin suyu evvelce acı olduğu halde Cenâb-ı Sa¬zelî Hazretlerinin oraya defninden sonra tatlılaşmıştır.
***
Bir gün Şeyh Ebul Hasan Şazeli'ye:
— Şeyhin kimdir? diye sual olundu.
Şeyh Şazelî buna cevaben:
— Önce Abdüsselâm Bin Meşiş'di; şimdi ise beşi gökte, beşi yerde olmak
üzere on denizden su alıyorum.Bunlar: Başta Peygamberimiz Aleyhisselâm
sonra sırası ile Hulefa-i Raşidin: Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve
Hz. Ali.. Daha sonra Cebra¬il, Mikâil, Azrail ve İsrafil... Ve bir de
Ruh-u Ekber buyurdu.
Şeyh Şazelî Hazretlerinin Eâzım-ı hulefasından Ebul Abbas ersî şöyle anlatıyor:
Cenâb-ı Hakka kasem ederim ki; her ne zaman bir felâketle karşılaşmış
ve bir musibete uğramışsam Hazret-i Şeyhin mü¬barek ismini anar, o
felâket ve müşkülâtdan kurtulurdum.
Ey kardeşim!
Eğer sen de bir felâkete uğrar ve ızdıraba duçar olursan he¬men Şeyh
Hazretlerinin ismini zikret, kurtulursun. Allah bilirki, sana doğru bir
nasihatda bulundum.
***
Şeyh Ebul Hasan Şazelî Hazretleri şöyle anlatıyor: Bir defa seksen üç gün aç kalmıştım.
Gönlüme:
— Artık bu işten nasip hâsıl olmuştur, diye bir düşünce gel¬di.
O anda gözüm mağaradan çıkan bir hatuna ilişti. Gayet gü¬zel, yüzü güneş gibiydi. Bana şöyle dedi:
— Biz altı aydır yemek yemedik ve amelimizi Hak Teâlâya arzetmedik, Sen
ki; seksen üç gün aç kaldım diye Hak Teâlâya amelinle nazlanıyorsun.
HAZRET-İ ŞAZELİ BUYURUYOR Kİ:
Bir mağarada idim:
Allahım! Sana şükredici bir kul olmak için ne yapmalı¬yım? diye yalvardım.
Bana şöyle bir ses erişti:
O şeyi yerine getirebilmek için, âlemde senden fazla ni¬met verilmiş bir kulun olmadığını düşünmelisin!
Ya Rabbiî Kendimden fazla nimet verilmiş bir kimsenir olmadığını nasıl
düşünebilirim. Zira sen, enbiyayı izama, ule¬mayı kirama ve enîsül mu
minine herkesden fazla nimet ver¬din, dedim.
Bu defa:
— Eğer Enbiyayı Kirama nimet verilmemiş olsaydısen doğ¬ru yolu
bulamazdın. Eğer ulema-i kiram olmasaydı sen kime iktida ederdin? Ve
eğer Emirler olmasaydı emin olabilir miy¬din? Bunların hepsi de aynca
benden senin üzerine birer nimetdir, buyurdu.
*¦*
Şeyh Şazelî Hazretleri anlatıyor:
Bir ahbabımla mağarada mekân tutmuş, Vâsü-ı ilâllah olmak için çalışıyorduk. Bir gün benim gönlümden:
Yani bize feth görünür mü? diye geçti.
Hemen o anda mağaranın kapısından heybetli bir kişi girdi. Biz:
Sen kimsin? diye sorduk. O kimse:
Adım Abdülmelik'tir, dedi.
Biz bildik ki o kimse Evliyaullahdandır.
Halin nedir? diye sual ettik.
Sizi haliniz nasıldır ki, yann bize feth olur, zafere erişirizdiyerek yol alıyorsunuz. Bu nasıl velâyetde ve felâhda olmaktır.
Ey nefs! Niçin Hak Tealâya doğrudan doğruya onun için ihlâsla ibadetde olmazsın, dedi.
Biz o zaman bize onu niçin gönderdiklerini anladık. Tevbe ve istiğfar ettik. Nihayet bize feth kapılarının açıldığını gör¬dük.
ŞEYH ŞAZELİ HAZRETLERİ ANLATIYOR
— Âlem-i mânada Rasûlullah {A.S.) Efendimizi gördüm.
Bana *Ya Ali tahirüssiyabe mineddenestahzâ mededallahi fikülli nefs)
Yâni: Ya Ali elbiselerini temiz tut ki Allah Teâlânınteyid ve
imdadından faydalanasın buyurdu.
Ben:
— Ya Rasûlullah benim elbisem hangisidir? Dedim.Rasûlullah (A.S.): HakTeâlâ sana beş elbise giydirmiştir.
Bunlardan:
Birincisi: Muhabbet elbisesi.
İkincisi: Tevhid elbisesi,
Üçüncüsü: Marifet elbisesi,
Dördüncüsü: îman elbisesi,
Beşincisi: İslâm elbisesidir.
Allah Teâlâya muhabbeti olan kimseye her şey kolaylaşır. Allah Teâlâ'yı
anlayan kimsenin nazarında bilmediği hiçbir şey kalmaz. Allah Teâlâyı
Vahdaniyet ile bilen bir kimse hiç bir şey¬le ona ortaklık isnad etmez.
Allah Teâlâya tam imanı olan kimse her şeyin Allah Teâlâya iman
ettiğine inanır. İslâmda muttasıfolan Allah Teâlâya âsi olmaz, buyurdu.
***
Şeyh Şazelî Hazretleri şöyle anlatıyor:
Seyahatlerimden birinde yattığım yerde gece sabaha kadar etrafında vahşi ve yırtıcı hayvanlardolaştı, durdu.
Fakatben bu hayvanlardan hiç korkmadım. Aramızda ünsiyet oldu,huzur dolu bir gece geçirdim.
Sabaha doğru yırtıcı hayvanlar çekilip gittiler. Ben:
— Herhalde Allah Teâlâ bana korkusuzluk makamındanbir makam ihsan etti. Diye düşündüm.
Sabah oldu. Yakında bulunan bir dereye indim. Orada pek çok keklik
kuşları vardı. Beni görünce ayak sesimden ürküp kaçtılar, içime öyle
bir korku geldi ki yüreğim ağzıma geldi san¬dım. Birden hatifden şöyle
bir nida geldi:
— Dün gece yırtıcı hayvanlar başının ucunda
dolaştı durdu. Ünsiyet ettin onlardan korkmadm da sana bu gün ne
olduki; keklik kuşlarının uçuşmalarından korkuyorsun?
Sebebi şudur: Dün gece hiç bir şeyden korkmazken bizimle beraber¬din. Bu gün yâni şimdi kendi nefsinlesin.
Şeyh Şazelî Hazretlerinin talebesi Şeyh Ebûl Abbas Mersi,
Medine'de iken Hazret-i Hamza Radıyallahü Teâlâ Anh’ı ziyaret etmek
istedim. Yola koyuldum. Bir kimseye rastlayınca onunla tanışıp ahbab
olduk. Bana yoldaş oldu. Nihayet Hazret-i Hamza Radıyallahü Teâlâ
Anh'ın kabr-i şerifine eriştik. Tür¬benin kapısı bağlıydı. Hazret-i
Risalet (A.S.) in ruhaniyeti be rakâtına açıldı, içeriye girdik.
Ravzanın baüsındabir kimseler oturmuş dua etmekte olduğunu gördüm.
Yoldaşıma gösterdik ve dedim ki:
Bu kişi abdaldandır. Bu vakitte yapılan dua müstectir.
Bunun üzerine yoldaşım ellerini açıp Allah Tealâya bir dinar ihsan
etmesi için dua etti. Yoldaşımın yanı sıra ben de ellerimi açıp:
Ya Rabbi! Dünya belâsından, Ahiret azabından muhafaza buyur, diye dua ettim.
Sonra oradan Medine'ye döndük. Birisi gelip bize baktiki yoldaşıma:
— Ey hasis! Öyle bir saat bulmuş idin ki; o saatde yapılar dua mutlaka
müstecap olur. Sen onu bir dinara sarfettin. NiyeEbül Abbas gibi
olmadın. O Allah Teâlâdan dünya belâsındanve Ahiret azabından afiyet
istedi. Ve Hak Teâlâ duasını kabulbuyurdu, dedi.